ÖYKÜLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÖYKÜLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KIRILDIM, DAĞIT BENİ ÇOCUKLARA


Serin bir yolda yürüyeceğim, henüz yıkanmış çamaşırları asacağım balkona, buram buram temizlik kokacak bütün çiçekler.

Toprağımda bir orman bitecek ve ben şarkılar söyleyip şiirler okuyabilmenin mutluluğu ile ağlayacağım, gülerek.

YAŞAR ÜNİVERSİTESİ ŞİİR VE ÖYKÜ YARIŞMASI

 

Üniversitemizde bu yıl ikinci kez düzenlenen ve dereceye giren eser sahiplerinin ödüllendirildiği Yaşar Üniversitesi Şiir ve Öykü Yarışması’nda ödüle layık görülen eser sahiplerini daha yakından tanıyor, şiir ve öyküleri kendi seslerinden dinliyoruz.

Program dizisinin bu haftaki konuğu, yarışmaya “Her Yer Her Yerde” adlı öyküyle katılarak öykü kategorisinde 1. olan, Emrah Sağlam.

ARAMIZDA BİR SOKAK YALNIZLIĞI


Kötü şarkılar söyleyen bir adamdan başkası yok bu evde.

Dur, ağlatma. Suyla karışınca beyaz oluyorum.

 

Yatağına uzandığında fark ediyor perdeyi tam örtmediğini. Ayağa kalkıyor, ortadaki yarıktan sokağa bırakıyor bakışlarını. Karşı evlerden gözlerine sızan ışıklar içini acıtıyor. Bir sürü yaşam var buralarda, bir sürü hayat. Herkesin elinde başka bir el.

So long Գ

mesajını aldım.
Özlemle..

Uyuyunca bir ihtimal güzel bir rüya görüyorsun. İyi geliyor... Beni sana getiriyor.  Her şey çok yavaş gözüküyor, ama öyle değil. Hızla akıyor zaman. Dün duraksatıyor beni. Pencere kenarına çektim yatağımı, çiçeklere su verdim. Hep kötü olacak değil ya, bu defa aramızdaki mesafenin kederini dökelim gökyüzüne. Kim bilir seninle aynı uykunun eşiğinde terimiz karışır birbirine.

Sahi Buğra, bunlar da olmasa, nasıl katlanacağız hıncına esir olduğumuz bunca şeye?

cevabını bekliyorum.

Görüşmek üzere.


ADIMLA ÇAĞIR BENİ!


Dur. Ağlatma, suyla karışınca beyaz oluyorum. 

Evin dağınıklığından çok yoruldum, temizlesem ne fayda ertesi gün aynı manzara ile karşı karşıyayım. Öfkeyle ortalığı toplamaya çalışırken çekmecesinin açık olduğunu fark ediyorum. Dörde katlanmış bir kâğıt. Okuyup okumamak arasında kalıyor, en sonunda başlıyorum okumaya… 

“Kedere ve yağmura yazıyorum. Ezan sesine, kilise çanlarına, inanılan bir şeylere... Kadere!

ZAMAN ALDI

KAYNAK

Özle diyor, beni özle.

Saçlarımı, boynumun kokusunu, karşında zangır zangır titreyişimi.

Umursamazlığını senin.  

SU ÜSTÜNDE YÜRÜMEK




“Haydi / sen de halının altına süpür beni / genişlesin gecem.”
*Derman İskender Över

 

Yüzüm dümdüz. Ağzım, burnum, kaşlarım… Öfkemi döküyorum; anneme, babama, arkadaşlarıma, siyasilere, ki bu çağda en çok siyasilere… İnsanı inanmaktan iğrendiren herkese ve her şeye.

Telefon elimde, sosyal medyada dolanıyorum. Aklım pazar yeri, kalbimin atış hızı belirsiz. “Tüm sıkıntılardan seni kurtaracak mucize” başlıklı bir gönderi çıkıyor karşıma. Birkaç tel kalmış saçım, alnımı kaşıyor. Videonun sesi sonuna kadar açık, “ölüm var” diye bağırıyor, yirmili yaşlarda, gözleri kendinden sürmeli, yakışıklı bir oğlan. Kirpiklerime karanlık düştüğünde, gördüklerim gerçeğin içyüzü.  Uzun zamandır bu kadar derin uyuduğumu hatırlamıyorum. Sürekli akan bir ırmağa bakar gibiyim.

DEM

 


Yanıldığım için gözlerim şişene kadar ağlamışımdır.

Dahası, artık ağlamıyorum.

Çünkü yüzümde, yanılmaktan ıslanmamış tek hücre yok.

Bildin mi…

Günün yorgunluğunu bir türlü atamıyorum üzerimden, gönül yorgunluğum da eklenince hayli kötü hissediyorum. İçimdeki sıkıntıyı bir yere bırakıp taş değirmende öğütülmüş bir Türk kahvesi diye diye yöneliyorum mutfağa. Keskin kokusunu hissettikçe, minik tebessümler dudaklarımda. Aynı zamanda dünyanın en uzun koridorundan geçiyorum sanki, o kadar bitik vaziyetteyim.

Koku. Kokular. Hızla yönüm banyoya çevriliyor, üzerimdekilerden kurtuluyorum. Gömleğimin yakalarını açıyor, kravatımı fırlatıyorum yatak odasına. Kısa şort, bağrımı açtığım beyaz gömlek. Ne kombin ama.

ANAHTAR

 Paniklemiş bir ses tonu uyuşturuyor kulağımı.


Anneannen çok hasta, çık gel, her yer her yerde… Ev sahibi evden atacakmış, haklılar da o kadar kötü.

Peki deyip kapatıyorum telefonu.

Bavulumu gerekli gereksiz şeylerle doldurup koyuluyorum yola. Hareket saatine bir saatten daha uzun bir vakit ayırmış kader. Bozuluyorum. Virüs belasına oturacak yer yok zaten.

Dayanamayıp çömeliyorum kaldırımın dibine. Yeni aldığım kitabımı çıkarıyorum çantamdan.

“Aynı şeyleri yinelemek öldürüyor beni. Sirkeli suda büzüşen ellerimi yıkarken her seferinde. Bundan böyle hepsi bu mu yani diye soruyorum kendime. Bırakın bahçenin sonundaki uzun çimenlerin üstüne uzanayım. Hayatımın geri kalanını uyuyarak geçireyim.” *